Wagner ve cancel kültürü: sanatsal deha ve tartışmalı miras

Richard Wagner’in Der Ring des Nibelungen’i klasik müziğin en iddialı projelerinden biri. Dört opera (Das RheingoldDie WalküreSiegfried ve Götterdämmerung) bir araya geldiğinde yaklaşık 15–16 saat sürüyor. Wagner, bu destanı tam anlamıyla sahneleyebilmek için Bayreuth’ta kendi festival tiyatrosunu inşa etti. 1876’daki ilk toplu sahneleme, sanat tarihinde bir dönüm noktasıydı.

Wagner’in müziksel yenilikleri günümüz film müziğine kadar uzandı. Her karakter, nesne ve fikir için yarattığı leitmotifler, John Williams’ın Star Wars’undan Howard Shore’un Yüzüklerin Efendisi’ne, Hans Zimmer’in modern film müziklerine kadar etkili oldu. Ring’in orkestrasyonu, sahne tasarımı ve dramatik bütünlüğü, modern sahne prodüksiyonlarına ve epik anlatılara ilham verdi.

Ama Wagner’i sadece müzikal dehasıyla değerlendirmek mümkün değil. Onun antisemitik görüşleri ve eserlerindeki bazı karakterler, Ring’i tartışmalı hâle getiriyor. Hitler’in hayranlığı ve Bayreuth Festivali’nin Nazi döneminde kullanılması, Wagner’in mirasına karanlık bir gölge düşürüyor.

Burada günümüzün cancel kültürüyle bir paralellik var ancak efsaneleri silmek mümkün mü? “Tarihi bağlamda değerlendirmek” ya da “sanatı için affetmek” gibi bahaneler buluyoruz. Bu, insanın iki yüzlülüğüne dair net bir örnek. Sanatı büyük, eleştirmek gerekli; ama silmek imkânsız.

Ring’i dinlemek veya izlemek, tam da bu gerilimi hissetmek demek. Bir yanda müziksel deha ve epik anlatı, diğer yanda antisemitik fikirler ve politik manipülasyon. Wagner’in mirası, sanat ile ideoloji, hayranlık ile eleştiri arasında kalmanın en iyi örneklerinden biri. Ring’in asıl başarısı belki de burada: her şeye rağmen silinememek.

Edebiyat dünyasında da durum benzer. İfşalar ardı ardına geliyor, yaşayan insanlara sınır koymak görece kolay. Peki ya geçmiş efsaneler, dünya ve Türk edebiyatının mihenk taşları? Çoğu erkek yazarın elleri kirli, ama kitaplıklarımızda kendi raflarında miraslarını devam ettiriyorlar. Sanatıyla büyülendiğimiz insanları günahsız tartmanın bir yolunu buluyoruz sanki. Peki geçmişle nasıl yüzleşeceğiz?

Wagner’i bazı yönleriyle takdir edebiliriz, ama antisemitik ideolojisini ya da diğer etik sorunlarını benimsemek zorunda değiliz. Tıpkı Yaşar Kemal’in edebiyatını okumanın ve takdir etmenin, onun kadınlara karşı davranışlarını onaylamak anlamına gelmediği gibi. Yine de bu işin içimizi rahatlatacak bir çözümü yok gibi görünüyor.