20.04.2024, 06:27, Berlin
‘Bir çocuğun yeteneğini nasıl fark edersin?’ sorusu bende başka bir şeyi tetikledi. Bir çocuğun yeteneğini fark etmenin o kadar kolay olduğunu, en azından çevrelerimizin böyle uzmanlarla dolu olduğunu düşünmüyorum. Üç – dört yaşlarında kendini belli eden o özel çoçuklardan biri değilseniz elbette. Çocuk yaptığı şeyleri yetenekli olduğu için değil, hoşuna gittiği için yapar. Bu sebeple yeteneğini değil ama tutkusunu kolaylıkla görebiliriz gibi geliyor. En azından kendi çocukluğuma bakınca öyle. Yazıya yönelme tetiğimi çok başka amaçlarla gittiğim bir kariyer koçu çekmişti. ‘Çocukluktan beri yapmaktan keyif aldığın şey ne?’ diye sordu. Hemen cevap verebildim mi bu soruya anımsamıyorum. Yazıyla arama öylesine bir mesafe girmişti ki sanırım aklıma düşmesi de o an olmadı. O soruyla yaptığım meditasyonlarda anımsadım çocukluktan beri benimle olan ve bana keyif veren şeyi. Ve o andan itibaren hayatım değişti. Dışarıdan değil belki, ama içeriden 🙂 Kimi çocuk resim yapıyor, kimisi yazı yazıyor, kimisi legolarla karmaşık mühendislik problemleri çözüyor, kimi piyano çalıyor, kimi doktorculuk oynuyor. Liste uzayıp gidiyor. Eğer çevremizde bu isteği fark edip bizi yönlendirebilecek biri ya da bir rol modelimiz yoksa ya yeterince ısrar gösteremediğimizden ya koşullar buna izin vermediğinden unutuyoruz bunları. Ben yazı yazmayı seviyorum diye yazı da beni sevmek zorunda değil tabii. Yazar olmaktan bahsetmiyorum. Ama yazıya daha yakın bir meslek seçebilirdim kendime. En azından böylesine bir ters köşeye düşmezdim gibi geliyor. Dün Nermin Yıldırım’ın dokuz yaşında amcası tarafından daktilo ile çoğaltılmış olan ilk kitabını görünce azıcık da olsa kıskanmadım değil. Nermin Yıldırım onu neyin mutlu ettiğini unutmasın diye elince kanlı canlı bir kanıt varmış. Yazan bir başka çocuğa göre daha yetenekli, daha ısrarcı, daha girişken ve kendinden daha emin olduğu aşikâr. Ama tüm bunlar olup biterken çevresinde onu gören, anlayan ve destekleyen insanlar varmış. Ne güzel şey. Geçmişe hayıflanmıyorum ama tüm bu düşünceleri bir soru tetikledi. Yine de olduğum kişiden ve geldiğim yerden memnunum. Kestirmelerin bizi nereye çıkaracağını bilmediğimizden bazen yol tam olarak bu kadar uzun olmalı. Yolun nereye çıkacağıyla ilgilenmediğim için beni mutlu eden o yolu bulmuş olmaktan memnunum. Varacağım bir yer yok, yürüyorum.
Leave a Reply