-
04 Ağustos 2025 Haftası
Necip Tosun’un Modern Öykü Kuramı adlı kitabına devam ediyorum. Uzun zamandır böylesine beslendiğim ve etkilendiğim yazmak üzerine bir kitap okumamıştım. Konu başlıkları, değinilen konu ve yazarlar, bildiğimi sandığım yazarlara açılan yeni pencereler muazzam. Alıntılamaya doyamıyorum. “Öykücülüğümüzde Halit Ziya Uşaklıgil, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Selim İleri, Füruzan, Selçuk Baran, Nursel Duruel, Murathan Mungan, Özcan Karabulut,… Continue reading
-
Seçilmeyenler kulübü
Birkaç ay önce adını duymamış olduğum bir yayınevinin öykü yarışmasına katıldım. Jüri üyelerine bile bakmadan, öylece başvurdum. Geçtiğimiz haftalarda sonuçların açıklanması gerekiyordu. Ancak yoğun talep olduğundan(ki her öykü yarışmasına en az o kadar başvuru oluyor) tarihi birkaç hafta ötelediler. Sonra o tarihi de birkaç gün ötelediler. Bu süre zarfında resmî ve elle tutulur bilgilendirme de… Continue reading
-
28 Temmuz 2025 Haftası
“Çekçe anlıyorum elbette. Size bana niçin Çekçe yazmadığınızı sormak birkaç kez aklımdan geçti. Almancaya hâkim olmadığınızdan degil. Almancaya çoğunlukla şaşırtıcı ölçüde hâkimsiniz, hâkim olmadığınız yerlerde de dil önünüzde gönüllü olarak eğiliyor, bu olağandışı güzellikte bir şey; bir Alman’ın kendi lisanindan bekleyemeyeceği bir şey, bir Alman böylesine kişisel yazmaya cesaret edemez. Ama ben Çekçe yazdıklarınızı okumayı… Continue reading
-
Mevsimsel olamayan duygu durumu bozukluğu
Bu yazı Kuzey ve Orta Avrupa’da geçiren insanlar olarak sanırım çoğumuz bir depresyon hâlindeyiz. Temmuz ayı içinde güneşli gün sayısı üçtü. Onlarda da gün içinde yine bulutlanmalar oldu, yağmurlar yağdı. Böyle bir yazın Almanya’dan kıpırdayamadığım bir döneme denk gelmesi de ayrıca sinir bozucu. Kışın nasıl ayakta kalacağız bilemiyorum. Yaz en azından bir umudun simgesiydi. Artık… Continue reading
-
Coğrafya ve kimlik inşası
José María Velasco’nun doğa tasvirleri beni derinden etkiledi. Bilmediğim bir coğrafyayı anlatıyordu ama içine girdikçe beni çağıran şeylerin daha katmanlı olduğunu fark ettim. José María Velasco (1840–1912), Meksikalı bir ressam, doğa bilimci ve akademisyen. Özellikle doğa resimleriyle tanınıyor ve Meksika’nın ulusal kimliğinin inşasında önemli bir figür. Meksika, 1821’de İspanyol sömürgeciliğinden kurtularak bağımsızlığını ilan etti. Sonrasında iç savaşlar,… Continue reading
-
21 Temmuz 2025 Haftası
“Anosmatique” (koku almayan) kavramı, insanların kötü koku aldığına dair yüz yıllık bir yanlış anlamadan kaynaklanır. 19. yüzyıl sonunda Fransız nöroanatomist Paul Broca, insanların özgür iradeye sahip olmasını, koku alma merkezlerinin (olfaktör soğanlar) beyinlerine oranla küçük oluşuyla ilişkilendirdi. Hayvanlardaysa bu merkezler çok daha büyüktü. Broca’ya göre koku, hayvanlarda davranışı yönlendirirken insanlar kokulara tepki verip vermemeyi seçebilirdi.… Continue reading
-
Sanatla ne yapıyoruz? Maruz kalmak mı, katkı sağlamak mı, yoksa çalmak mı?
Sanat eserine baktığımızda ne olur? Bir tablonun önünde durduğumuzda, bir şiiri okuduğumuzda ya da bir performansa tanıklık ettiğimizde gerçekten ne yaşanır? Pasif bir seyir mi, anlam üretimine katılım mı, yoksa yaratıcı bir sabotaj mı? Sanat bir etkileşim hâlidir. Etkileşimin derecesi ise Eco’ya göre eserin açıklık oranına göre değişir. Bir trafik levhasını tek bir biçimde okurken,… Continue reading
-
Neden bir bülten?
Pazar sabahı ilk bültenimi okurlarla paylaştım. Bültene olan ilgi ve güzel yorumlar beni çok mutlu etti. Eğer hâlâ üye değilseniz buradan olabilirsiniz. Üye olup da maili göremediyseniz spam klasörünü kontrol etmekte fayda var. Peki neden bir bültene ihtiyaç duydum? Bloga veyahut bana aşina olanlar hayatımın büyük bir bölümünü okuyarak ve araştırarak geçirdiğimi bilirler. Öğrenmek ve… Continue reading
-
Haftalık Pazar Bülteni
Haftalık notlar: Edebiyat, mitler ve zihnin kuytularında gezintiler Her hafta okuduklarımı, düşündüklerimi, bazen yazdıklarımı paylaştığım bir bültene başladım. Continue reading
-
Sevim Burak: kalbime yürüyen iğne
Bloga bir Sevim Burak bölümü ayırsam yeridir. Sanırım Kafka, Sevim Burak için neyse; Sevim Burak da benim için o. Onu ilk okuduğum günden beri aklıma düşmediği bir gün bile var mı, emin değilim. Şu sıralar Sevim Burak’ın oğlu Karaca’ya yazdığı mektupları okuyorum. Kafka’yla ilgili şöyle diyor: “Benim hocam, tanrım Kafka’dır, bilirsin, o’nu hiçbir zaman aşamıyacağım… Continue reading