-
Cringe olmayana dek cringe olmak
05.07.2025, 06:05, Berlin Dün, içerik üreticisi Demet Ün’ün şu cümlesine denk geldim: “Yapacağın, paylaşacağın şeyler ‘cringe’ olacak, ta ki bir gün olmayana kadar.” Bu, sadece içerik üretimine değil, tüm yaratma süreçlerine, tüm görünür olma çabalarına yayılabilecek kadar yerinde bir tespit. ‘Cringe’ son yıllarda sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir kelime. Türkçeye en yakın karşılığı ‘utanç… Continue reading
-
Museum Knoblauchhaus
Hafta sonu Berlin’de savaştan sağ çıkmayı başaran nadir yapılarından biri olan Knoblauch Evi’ni ziyaret ettim. Ev, 1759 yılında inşa edilmiş ve özellikle Biedermeier dönemi yaşam tarzını yansıtan eşya ve düzeniyle dikkat çekiyor. Biedermeier, 1815 ile 1848 yılları arasında, özellikle Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi Alman etkisindeki coğrafyalarda görülen bir kültürel, sanatsal ve toplumsal dönemmiş. Adını,… Continue reading
-
Kusurlu başlangıçlar
Bilenler bilir tam bir proje insanıyımdır. Programlar oluşturayım, süreçler tanımlayayım, notlar alayım, araştırmalar yapayım… Bir şey aklıma düştüyse üzerine çalışmaya başlamak zorundayım. Ben varsam olayların boyutu her zaman büyür. Bu durum çevrem için zaman zaman yorucu olsa da şimdiye dek bir zararını görmedim. Nisan ayında aynı kafenin aynı masasına oturmuş aynı kiliseyi ardında gökyüzüyle fotoğraflamıştım.… Continue reading
-
Aydınlık geceler, orman ve Berlin Filarmoni
27 Haziran’da Berlin Filarmoni’yi açık havada dinlemeye gittik. Sahnenin adı Waldbühne, yani Orman Sahnesi. Gerçekten Berlin’in ormanlık alanlarından birinin içindesiniz. Şehrin biraz dışında yollar, bulvarlar, alanlar kocaman. Şehirde aslında ne kadar klostrofobik yaşamlar sürdüğümüzü bir kez daha fark ettim. Yine de Berlin’de olduğumuz için şanslıyız. Sezon kapanışı konserinin şefi Gustavo Dudamel. Venezuelalı şefle Berlin Filarmoni… Continue reading
-
Yeninin peşinde, yabancılaşmanın kıyısında: Edebiyat-ı Cedide
Edebiyat-ı Cedide’nin başlangıcı neredeyse bir şiir kazasıyla olmuş: 1896’da Hasan Asaf’ın, Malumat dergisinde yayımlanan Burhan-ı Kudret şiirindeki bir beyit edebiyatımızda yeni bir dönem başlatmış: “Zerre-i nurundan iken muktebes Mihr ü mehe bakmak abes” Bu dizelerdeki “abes” ve “muktebes” kelimeleri bir tartışmanın fitilini ateşlemiş. Çünkü biri “peltek s” (ث), diğeri ise “sin” (س) harfiyle bitiyor. Yani… Continue reading
-
Buket
Senelerdir kendime çiçek alırım. Ama geçen gün bir adım daha attım; bu kez kendime bir buket yaptırdım. Öyle alelade değil, özenle seçilmiş, zarafetle sunulmuş bir buket… Dünyanın en güzel çiçekleri şu an evimde. Çünkü onları ben seçtim. Renklerini, kokularını, dokularını ben belirledim. Profesyonel bir dokunuşla bir araya geldiler ve bana sunuldular. Bir sonraki buketime kadar,… Continue reading
-
Die Havel Symphoniker
Havel Senfoni Orkestrası mahallemize geldi. Görkemli salonlarda klasik müzik dinlemeyi severim ama sanatın günlük hayata karışması da bir o kadar güzel geliyor bana. Parkımızda konser olacağını duyunca katlanır sandalyelerimizi, yiyecek ve içeceğimizi alıp parka vardık. Şortla, terlikle konser dinlemenin keyfi bambaşka. Açık hava konserleri, hele çok profesyonel olmayanlar, kusursuz bir müzikalite sunmaz belki ama bambaşka… Continue reading
-
Cuevas del Drach
Mallorca’dayken Drach Mağarası’nı ziyaret ettik. Mağara sistemi çok eski zamanlardan beri biliniyormuş, ilk yazılı kayıtlar 1338 yılına kadar gidiyor. 19. yüzyılda mağaranın haritasını çıkarmak için Fransız kâşif Édouard-Alfred Martel görevlendirilmiş. Martel mağaranın en dikkat çekici yeri olan yeraltı gölünü keşfetmiş. Göl, günümüzde onun adıyla Lago Martel olarak anılıyor. Mağara yaklaşık 1.200 metre uzunluğunda ve 25… Continue reading
-
Varlığın gürültüsünden kaçmak ve boşluğa evriliş
Hakan Günday’ın Tutunamayanlar’a getirdiği tutunmayan ve tutunamayan ayrımı beni çok etkilemişti. Turgut’u tutunamayan, Selim’i ise tutunmayan olarak tanımlıyordu. Bu ayrımı ilk duyduğum günden beri her vazgeçiş hâlini bu iki eksen üzerinden düşünmeye başladım. Çünkü bu bakış, kaybın ya da geri çekilmenin sadece edilgen bir kader değil, bazen de bilinçli bir yöneliş olabileceğini fark ettirdi bana.… Continue reading
-
A Ay
Sevim Burak’a duyduğum hayranlık, yolumu Türk sinemasının en entelektüel filmlerinden birine çıkardı: A Ay. Ama Sevim Burak yalnız değildi bu filmde. Onun yanında John Donne, William Blake, Edip Cansever de vardı. Filmin sanat yönetmenliğini de Onat Kutlar yapmış. Elimde kanıtım olmasa da Tanpınar da filmin içindeymiş gibi geliyor bana. Zamanla kurulan ilişki, geçmişin gölgeleriyle örülmüş… Continue reading