-
Patricia Kopatchinskaja & Fazıl Say konseri
Hoşlandığım etkinlikleri burada paylaşmaktan keyif alıyorum. 18 Mart gecesi, 19 Mart’a bizi neyin beklediğini bilmeden çok güzel bir konsere gittik. Gündem sebebiyle şimdi paylaşabiliyorum. Fazıl Say sağ olsun Berlin’e sık sık geliyor, biz de düzenli olarak takip ediyoruz. Bu kez keman virtüözü Patricia Kopatchinskaja ile geldiler. İkili aslında uzun süredir beraber çalışıyormuş ancak ben ilk… Continue reading
-
İnanç, sapkınlık ve Heretic üzerine
Dinlere inancımı üniversitenin son yıllarında kaybettim. Uzun süre kendimi deist olarak tanımladım, ama bu konu üzerine de fazla düşünmedim. Ta ki yedi-sekiz yıl önce, dine yeniden inanmayı arzuladığım bir dönem başlayana kadar… Bir tür depresyondaydım, beni sarıp sarmalayacak bir şeye ihtiyacım vardı. Çareyi Mesnevi’de ve tasavvuf kitaplarında aradım. Olmadı. Popüler kültürde romantize edilen o hümanizm… Continue reading
-
Söz verdik!
01.04.2025, 06:49, Berlin Gündem ağır. Duran hayatlar, söz verdiğimiz gençler… Günlerdir okumuyorum, yazmıyorum. Kendimizi kandırmanın da bir anlamı yok. Hayat bizler için devam etti, her dakika gündemi takip ederek, yaşananlara söverek, sırtımızda Sisifos’un kayasıyla da olsa. Yaşanan her felaketin ardından olduğu gibi… Bu uzun bir süreç. Zincirlerimizi koparırken yaşamaya, kendimizi iyileştirmeye mecburuz. Bazen en küçük… Continue reading
-
İnsaflı kurgular, insafsız kaderler
17.03.2025, 06:27, Berlin Cumartesi akşamı yarı fantastik bir ajan filmi izledim. Hikâye, iki ajanın türlü tesadüflerin ardından birbirine âşık olmasıyla başlıyordu. O güne dek soğukkanlılıkla icra ettikleri mesleklerini hiçe sayarak bu aşkın peşinden gittiler ve kendilerini soluksuz bir maceranın içinde buldular. Macera sona erdiğinde, kahramanımız olan kadın, buluşma noktasına gidip sevdiği adamı beklemeye başladı.… Continue reading
-
Evde yokken misafir gelmiş!
Bir gün parka gitmedim, bahar gelmiş. Ağacından çalısına türlü türlü bitki nasıl böylesine senkronize olabilmiş de yeşillenmiş, şaşkınım. Yüz insan koysak; kolumuzda saatlerimiz, elimizde iletişim kelepçelerimiz böylesini yapamayız. Düzenden çok ayrı düşmüşüz. Saate ve telefona değil, düzenle bir olmaya ihtiyacımız var. Geçen yaz parkta kitap okumaya başladım ama genellikle akşam saatlerine ya da hafta sonuna… Continue reading
-
Mukadderat!
Dün gece rüyamda bir pandemi başlamıştı ve hareket edemiyorduk. Pandemisiz, özgür günlerimizi düşünürken içim daralıyordu. Rüyamda “Yarın bloga bu his hakkında yazmalıyım,” dedim. Görünen o ki pandemi depresyonu da beni yazmaktan alıkoyamamış 🙂 Ee sabah kalktım pandemi yok. “Ben de olmamasının hissini yazayım öyleyse,” dedim. Bir süredir meditasyona ve şükür egzersizlerime geri döndüm. Rüyamın verdiği… Continue reading
-
Emek gasbı
Margaret MacDonald Mackintosh’un The Opera of the Sea (Denizin Operası) isimli eseri size de benim kadar Klimt’in Der Kuss (Öpücük) tablosunu çağrıştırmıyor mu? Eğer öyleyse, yalnız değilsiniz. Ben de bu benzerliği, The Story of Art Without Men (Erkeksiz Sanatın Hikâyesi) isimli kitap sayesinde öğrendim. Margaret, Klimt’ten beş yıl önce bu eseri yaratmış. Ne var… Continue reading
-
Mahcubiyet ve Haysiyet – Dag Solstad
Dag Solstad çok farklı bir yazar. Az ama öz eserleriyle kendine hatırı sayılır bir okur kitlesi yaratmayı başarmış, damıtılmış cümleleriyle insanı darmadağın eden, üzerine günlerce düşündüren biri. Kitabı bitireli neredeyse on gün oldu, hâlâ zihnimde dönüp duruyor. Böyle etkileyici kitaplar ve yazarlar beni her zaman heyecanlandırıyor. Kitabı Banu Gürsaler Syvertsen’in çevirisinden okudum. İnce olmasına rağmen… Continue reading
-
Berlin’e dönüş
Kendimi ‘küçük yer insanı’ olarak tanımlarım. Küçük yerde yaşama isteğimi dillendirip dururum. Küçük yerden on sekiz yaşımda çıktım. O günden beri kocaman şehirlerdeyim. Bir terapist endişelerim arttığında kafamda mutlu bir yer yaratmamı ve güvenli bir yer olarak oraya sığınmamı salık vermişti. Güvenli yerim lacivert sulara uzayan sakin bir iskeleydi. Küçük yerde yaşalama hayalimin de şehir… Continue reading
-
Kimlikler
02.03.2025, 10:37, Tromsø Bir kafede oturuyorum. Önümde deniz onun arkasında da karlı dağlar uzanıyor. Yolda bana martı çığlıkları ve deniz kokusu eşlik etti. Dünyanın en şahane yerinde de olsak coğrafyaya alışkın olmayınca tuhaf bir tekinsizlik duygusu oluşuyor. Dünyanın ucunda olma hissi değişik. Buzun ilk kez betonlaştığını görüyorum. Kayma tehlikesi korkutuyor beni. Ana kara ile tek… Continue reading